Vakıf Hakkında
Faruk Erem
Hümanist Dergi
Müzeler

10 Kasım Konuşması

Tahliye

Ölüm Cezasının Teknik Kusurları

Günümüzün Müzeleri

Faaliyetlerimiz

Tuz Madeni Müzesi

Endişe ve Kaygı

Galata Kulesi

Dış Etkenlerin Suça Tesiri

Polonya

Kabak Ogreten

Arka Kapak İçi

Arka Kapak

Ön Kapak İçi


Haberler
Gezelim Tanıyalım
Bize Yazın
Mithatpaşa Cad. No:66/6      Tel: 0312-419 38 65      Fax: 0312-419 76 25
GÜNÜN KONULARI
Ölüm cezasını insanların, insanları hukuka ve kanuna dayanarak hayatlarına son vermesidir, diye özetleyebiliriz. 18. Yüzyıldan bu yana düşünürler, bilim adamları, politikacılar, sanatçılar, bu düşünceye karşı çıkmışlardır. Çeşitli anlayışlar, yorumlar; çeşitli doktrinler ölüm cezaları hakkında söylenmedik, bırakmamışlardır. Doktrinde her söylenen fikrin bir karşıtı da var ama, bu süre boyunca ölüm cezalarının kaldırılmasını isteyenlere karşı, ölüm cezasını savunanlar da olmuştur. Ve bu tez-antitez tartışması zamanımıza kadar süregelmektedir. Değerli Ceza Hukuku Profesörümüz Faruk Erem işte bu konuyu ve tartışmaların gelişimini hukukun ışığı altında sizlere sunmaktadır.

Öüm tehdidinin suça karşı önleyici bir vasıta olduğu fikri, normal suçlar için doğrudur. Fakat adli takibat göstermiştir ki, suçluluk mantığa uygun hareket etmemektedir. İhtiras saiki ile suç işleyen kimse, ihtirasın tesiri altında kör olmuştur. Adi suçlar, hatta mükerrirler, cezadan kurtulacakları ümidinin emniyeti içinde suç işlerler. Eğer bir kimse mutlaka ölüm cezasına çarpılacağına emin olsa, belki suç işlemez, eğer bu böyle olsa, daha az şiddetli bir ceza korkusuyla da, mesela müebbed ağır hapis korkusu ile de suç işlemez.

İntihar, insanın ölümden korkmadığını gösterir. İntihar eden kimse, kendini ölüm cezasına mahkum etmiş demektir, fakat müebbet bir cezaya kendini mahkum eden yoktur. Her memlekette intiharların adedi, infaz edilen ölüm cezalarının adedinden fazladır.

Ölüm cezası ibret olur mu? Bunu başka bir soruya bağlamak lazımdır: Başkalarının ölümü insanları hakikaten dehşete düşürür mü? Her sene büyük spor gösterilerinde ve diğer işlerde pek çok insan öldüğü halde seyirciler yaşayanları alkışlamakta devam etmektedirler.

Prins'in kanaatine göre, ölüm cezası ibret teşkil etmez. Bilakis tecrübe göstermiştir ki, alenen infaz edilen ölüm cezası, daima bir skandal doğurmuştur. Halk bir bayrama gidermişçesine sehpanın etrafına koşmuştur. Bu şekilde ölüm cezası, hukuk duygusunu, adalete ve ölüme saygıyı tehlikeye düşürür. Bu çeşit teşhirler yığın ruhunda zalim zevk sevgisini, kan insiyakini teşvik eder. Bu cezasının aleni infazı kaldırılmıştır ve sabah erken saatte, ceza evi dahilinde, mevcudiyeti infazın kanuna uygunluğunu göstermek bakımından zaruri olan kimselerin huzurunda ceza infaz olunmaktadır. O halde saklanmak istenen bir manzarada, ibretin mevcut olduğu söylenebilir mi? ibret olsun diye en geniş aleniyete yer verildiği farz olsun. Bu bir terör değil midir? Tethis, hukuka dayanan bir siyaset sayılmaz. Koestler "kanlı kanunlar" , "kokuncaya kadar sehpada bırakılan cesetler" den bahsederken konuyu derinliğine sezebilmişti. Ölüm cezasının gerektirdiği pek ağır suçlar mütemadiyen işlenmektedir. Bu hal, ölüm cezasının onları önleyemediğini gösterir. O halde infazın zaruretini izah imkansızdır. Bilhassa başkaları üzerinde bazı tesirler yapsın diye suçlunun vasıta olarak kullanılması meşru olamaz.
Ölüm Cezası
ÖLÜM CEZASININ
TEKNİK KUSURLARI
Teknik Kusurlar

5. Ölüm cezasının teknik kusurları: Bu bakımdan fikirler ayrılmıştır.

a) Ölüm cezasında teknik kusur görmeyenlerin fikirleri: Ölüm cezalarında bazı kusurlar mevcut olabilir. Mesela ölüm cezasının bölünmez bir ceza olduğu, suçluların hususiyetlerine göre cezanın ferdileştirilmesine müsait bulunmadığı ileri sürülür. Halbuki hakim bir derece aşağı cezayı gerektirmeyen hallerde bu cezayı verecektir. Esasen hürriyeti bağlayıcı "müebbet cezalar" dahi bölünme kabiliyetinden mahrumdurlar. Ölüm cezasının "adli hata" ile haksız yere infazı halinde hatanın tamirine imkan olmadığı söylenmektedir. Uzun yıllar haksız yere çektirilmiş hürriyeti bağlayıcı cezalarda hatanın tamiri mümkün müdür? Kaybolan yıllarını hükümlüye geri verebilir miyiz? Kısacası ölüm cezasında görülen kusurların hepsi diğer cezalarda da mevcuttur. Hiçbir "beşeri ceza" ahlaki kusura tamamiyle uygun düşmemektedir, zira bunu yapabilmek insanların elinde değildir. Çekilen bütün acıların tamiri imkansızdır. Kaldı ki, ölüm cezasında bir hususiyet de vardır. Ölüm cezası diğer cezalara kıyasla at'i bir cezadır. Bu cezadan "firar" etmek mümkün değildir. Halbuki diğer cezalara çarpılanların, günün birinde ceza evinden kaçabilmek ümitleri, cezanın tesirini pek çok azaltır.

b) Ölüm cezasını elverişsiz bulan düşünceler; Böyle düşünenlere göre ölüm cezasının yukarda işaret edilen kusurları o kadar büyük ve diğer cezalarla o kadar kıyas kabul etmez ki, bu cezayı terk etmekten başka çare yoktur. Ölüm cezası bölünemez, suçlunun şahsiyetine göre ayarlanamaz, hata anlaşılınca cezayı kaldırmak imkanı kaybolmuştur. O halde bu cezanın meşru olup olmadığını araştırmağa lüzum yoktur. Bu ceza esasen ceza hukuku bakımından elverişli değildir. Ölüme ceza denebilir mi? Bir adamı öldürmek, onu yok etmektir, cezalandırmak değil.
Bütün cezalarda hatanın tam manasiyle tamirine imkan olmadığı itirafı doğru ise de ölüm cezasında kısmı bir tamirin dahi bahis mevzuu olamıyacağı aşikardır. Adli hatalara karşı tazminat, hukukun hataya karşı bulabildiği, cüz'i de olsa bir tamir şeklidir. Bunu ölüm cezasına tatbik edemeyiz. Kaldı ki hiçbir adli hata, ölüm cezasındaki hata kadar ağır değildir. Cemiyetin bu çeşit hataları affetmeyeceğini de düşünmek lazımdır. Ölüm cezalarının, adli hata halinde, tamir edilmelerinin imkansızlığı amme vicdanında yer etmiştir. Adli hatalar ender olabilir, fakat ölüm cezasında bir tek hata bile toplumda büyük sarsıntı yaratmağa kafidir.

Tıpta hata edildiği ve belki de hastanın hayatına bu hatanın son verdiği bu itibarla hata korkusu ile zaruri olan bir ameliyeden kaçınılamıyacağı ileri sürülmüştür. Bu mütalaada isabet yoktur. Hastanın hayatını kurtarmak gayreti içinde işlenen hatayı sadece öldürmek için verilen karardaki hataya benzetmeğe imkan yoktur. Bir adli hata neticesinde masum bir insanın öldürülmüş olması bütün insanlar için müşterek bir felakettir.
bb) Gayri muayyen ceza: İyi bir ceza, muhtevası, kabili tayin olan cezadır. Bir hakim, hapis cezası hükmettiği zaman uzun bir cezanın kısa müddetli bir hürriyeti bağlayıcı cezadan daha ağır olduğunu bilir. Ölüm cezasının diğer nevi cezaların hiç biri ile benzeyen bir tarafı yoktur. Kısacası tarifi, tayini imkansız, diğer bir deyimle esrarengiz bir cezadır. Ölüm, ceza olamaz, insanların müşterek mukadderatına ceza denemez. Ölüm cezası insanların kanununu ilahi kanun yerine koymakta, hayatın sona ereceği vakti tayin etmekte, bu suretle tabi ölümün tevlit etmediği bir manevi işkence doğurmaktadır. Kaldı ki umumi yeknesak bir sistem halinde mütalaası gereken ceza sisteminin gayeleri, vasıfları bakımından ölüm cezası anormal bir cezadır, sebebi izah edilemeyen bir istisnadır.

cc) Eşitsizlik: İyi bir cezada eşit tatbik imkanı mevcut olmalıdır. Eskiden asillere ölüm cezası verilmezdi. Bugün bu kadar büyük bir fark tatbikatta yoktur. Fakat ölüm cezasının hükmedilmesinde başka eşitsizlikler mevcut olduğu aşikardır. Takdiri tahfif sebebi, ölüm cezasına taraftar olmayan hakimin kolaylıkla tatbik ettiği bir sebeptir. Takdirden, ölüm cezasını hariç tutmayan bir kanun neticede ölüm cezasına taraftar olmamanın imkanlarını da hazırlamıştır. Hakimin vicdanını zorlamaktan çekinmek mecburiyetinde olan kanunun bu imkanı kabul etmesi tamamiyle haklıdır. Fakat ortaya çıkan eşitsizliğin de büyük olduğu meydandadır. Suçlunun ölüm cezasından korkmasından pek fazla, hakim savcı veya müdafi olarak biz ölüm cezası hükümlerinde bir adli hatadan korkmaktayız. Hakiki korku suçlularda değil adalet organlarındadır.
aa.) Ölüm Cezalarında hata: Bütün mesele bir cezanın adil olmasıdır. Bu itibarla ölüm cezası meselesini felsefi, ferdiyetçi veya cemiyetçi veya siyasi yönden değil, sadece penaloji bakımından ele almak lazım geldiği düşünülmelidir. İyi bir ceza, hata halinde geri alınabilir olmalıdır. Bugünün medeniyeti şu suali soruyor. Verilen ceza adil (haklı) mıdır? Bunun cevabını, bu cezanın faydalı olup olmadığında değil, hukuki olup olmadığında aramak lazımdır. Beşeri adaletin isabetinde şüphe daima mevcut olacaktır. Tamir edilemez oluşu ölüm cezasına karşı ciddi bir itirazdır. Böyle bir durumda hata halinde tamiri imkansız ceza hiç bir zaman tamamiyle haklı gözükemez. Bir Fransız Ağır Ceza Mahkemesi hakimlerinin, jürinin hatası sebebiyle haksız yere idam edilen bir sanık yüzünden yüz sene siyah elbise ile mahkemeye çıktıkları nakledilir.
çç) Halk tepkisi ve halk terbiyesi: Cezanın halk vicdanında tepki yaratmaksızın infaz edilmesi lazımdır. Hürriyeti bağlayıcı cezaların çok fena şartlar altında, mesela zindanlarda infazı dahi, umumi vicdanı zedeler. Bazı hadiselerde ölüm cezasının infazı cemiyette bazı kimseleri tatmin etmiş olabilir, fakat bu kimselere cemiyetin en iyi fertleri arasında rastlanamaz. Bir suçlunun mahkumiyetinin amme vicdanında işlediği fiilin zaruri neticesi olarak kabul edildiği söylenemez. Suçlunun mukadderatına pek çok şey mesela tahkikat safhasındaki tutumu, müdafaasına tesir eder.