Vakıf Hakkında
Faruk Erem
Hümanist Dergi
Evcil Hayvanlarımız

Cezanın Çekilmesi ve Tekerrür

Başefendi

İki Dakika

At

Arkeolojik Kazılar

Faaliyetlerimiz

Ceza İnfaz İlminin Doğuşu

Sağlık Köşesi

Mozaik Sanatı

Gayzer

Havuç Çorbası

Ön Kapak İçi

Arka Kapak İçi

Arka Kapak


Haberler
Gezelim Tanıyalım
Bize Yazın
Mithatpaşa Cad. No:66/6      Tel: 0312-419 38 65      Fax: 0312-419 76 25
 B
        ilimsel anlamı ile infaz sisteminin doğuşunu insanlık bilhassa Howard'a borçludur. Büyük eseri 1777 yılında yayınladığı "Hapishanelerin durumu" adlı kitaptır. Bu eser zamanının anlayışını büyük ölçüde değiştirmiştir. Bizzat mahpuslarla yaşadığı, onlarla birlikte kaldığı için yaşanarak yazılan kitapların değeri, eserinin her satırında kendisini gösterir. Beccaria'nın ceza hukukundaki yol gösterici etkisi ne ise ceza infaz biliminde Howard'ın etkisi de öyle olmuştur.

    Bu iki büyük insanın aynı gaye için insanlığa yakışır bir ceza hukuku kurmak arzusu yolundaki mücadeleleri insanlık tarihinde en şerefli sayfayı teşkil edecektir. Howard'ın sözleri, fikirleri halâ yaşamakta ve infaz ilmi hakkında yazılan kitaplarda tekrar edilmektedir. "Mahpusu ıslah etmeden evvel, olduğundan daha fazla bozulmasına engel olmak gerekir"sözü ceza infaz ilminin temelini teşkil eder.

    Howard'dan sonra infaz ilminde en fazla yer alan ikinci şahıs Dupéctiaux'dur. Belçika 1830 yıllarında hapishanelerin fena durumunu hissetmiş ve ıslâh çarelerini aramağa başlamıştı. Ortada sistem olarak iki örnek mevcuttu: Birincisi gece hücreye konma, gündüzleri bir arada, fakat konuşmaksızın çalışmadan ibaret olan Obürn sistemi, ikincisi de gece ve gündüz hücre hapsinden ibaret olan Filedelfiya sistemi. Bu sistemin ikincisinin tercihinde Dupéctiaux'nun etkisi çok büyük olmuştur. 1837'de yayınladığı "sur les progrés et de létat actule de la reforme penitentiaire" isimli eserinde mutlak surette hücre hapsini suçluluğa karşı etkili bir tedbir olarak tavsiye ediyordu. Çünkü Dupéctiaux'ya göre ancak hücrelerin kalın duvarları mahpusu diğerlerinin bozucu tesilerinden uzak tutabilir. Fakat buna rağmen Dupéctiaux hücrenin her mahpus üzerinde iyi tesir yapamayacağına ve bazı mahpusların hücreye tahammül edemiyeceklerine emindir. Altmış yaşında ihtiyar mahpuslar, zayıf akıllılar, bozuk sıhhatli olan mahpuslarla, hücrede kaldığı müddetçe bu sisteme tahammül edemiyeceği anlaşılan mahpuslar, hücre hapsinden bağışlanmalıdır.


    Dupéctiaux, hücre sistemini savunmakla beraber onun müşterek hapse göre daha ağır bir ceza olduğunu da kabul etmektedir. Gerek ıslâh ve gerek verdiği azap bakımından bir gün hücre hapsinin iki gün müşterek hapse bedel tutulmasını teklif eder. Dupéctiaux'ya göre hücrenin ıslâh edici etkilerini diğer vasıtalarla desteklemelidir. Bunun için belirli zamanlarda mahpus hücresinde ziyaret edilmeli ve bu ziyaretler mahpus üzerinde iyi etki yapabilecek kimseler tarafından olmalıdır. Dupéctiaux'nun sistemi uzun zaman yaşadı. Hattâ bugünkü Belçika sisteminin esası Dupéctiaux'nun fikirlerine dayanır.
 
  Belçika'da infaz sisteminde ikinci büyük akım Prins tarafından ortaya konmuştur. Van Hamel,Von Liszt ile birlikte milletlerarası ceza hukuku birliğini kuran Adolphe Prins her şeyden evvel hücre sistemine karşı cephe almıştır. "Suçlu, sosyal bir varlık olduğuna göre ıslâhının sosyal vasıtalarla yapılması ve derece derece genişleyen bir serbesti ile toplum hayatına uyması temin edilmelidir. Hücre, "insana lâzım olan ışık ve havanın sınırlandırılması demektir".
    Bugünkü infaz sisteminin psikolojik bakımdan tenkidi:

    Bugün her memlekette yeni bir infaz sistemine doğru bir gelişim görülmektedir. Daha geniş, ışığı ve havası bol, ıslâh vasıtaları daha çeşitli cezaevleri kurulmaktadır. Hattâ denilebilir ki, cezaevlerinin inşâ şekilleri gün geçtikçe daha mükemmelleşmektedir. Fakat bütün bunlara rağmen bugünkü infaz sistemine karşı çok kuvvetli bir tenkit yapılabilir. Ceza infazı ilmi "Hapishanelere çamurlu zemin yerine parkeli döşeme yaptı, hücrelere kanalizasyon ve su boruları getirdi. Ve hapishane rejimi denilen iç düzeni koydu, ancak yeni olan bu ilim; bu ruhsuz evlere ruh sokamadı". Suçlu çok kötü olabilir. İnfazda bunu düşünmemeli. Zira, dünyaya insan olarak gelmenin bir anlamı vardır.

    Mahkûma insana yakışır bir yaşama şartını temin etmek, asırlarca süren bir emeğin sonucu olmuştur. Fakat yalnız bunun yeterli olduğuna inanmak zordur. En mükemmel ve bütün ihtiyaçları karşılayan bir cezaevinde yaşasa bile eğer ruhu üzerinde işlenmezse mahpus cezaevine girdiğinden hiç farksız, belki de ruhen daha bozulmuş olarak çıkar. Suçluyu ıslâh etmek, onun psikolojisini tanımakla mümkündür. Islâh psikolojiye dayanan bir usuldür. Cezanın mutlak suretle şahsa uydurulması gerektiğine göre mahpusu tanımak mecburiyeti vardır. "Bazı hapishanelerin suçlular üzerinde yaptığı etki su üstünde vapurun "bıraktığı iz kadar zayıf, bazılarında ise ağır yüklü bir arabanın çamurlu yolda bıraktığı iz kadar derindir"

    Hapishane duvarları içinde ruhen kaybolmuş, bozulmuş insanlardan oluşan bir topluluğun kendine has bir özelliği olacaktır. Cezaevinde geçen ilk günler, çevreye uyma, mahpusun kendi kendini dinlemesi, vicdan azabı, pişmanlık, zaman zaman gelip geçen ve bazen marazi bir şekilde yerleşen topluma karşı kin besleme duygusu, hapishane idaresi ile mahpuslar arasındaki ilişki, düşmanlık hissi, disiplin cezalarının doğurduğu tepki, ufak vakaların hapishane topluluğunu derinden derine sarsışı, cezaevlerinde ölümlerin doğurduğu kuvvetli heyecan, tahliye gününün yaklaşması, zaman zaman gelip geçen buhranlar, intihar vak'aları, sırf hapishanelerin doğurduğu psikozlar, dışarı ile olan ilişki, mektuplaşma, haber alamamak, çalışma ve daha birçok meselelerin ruhi bakımdan incelenmesi mahpusun psikolojisi bölümünde yeralacaktır.

    Fakat hapishane psikolojisini sadece cezaevlerine giriş ve çıkış tarihleri arasındaki zamana, bu süre zarfında cereyan eden hadiselere dayandırmak doğru olamaz. Çünkü mahkûmları ıslâh edebilmek onları sadece cezaevinde iken değil hapishaneye girmeden evvel de tanımakla olabilecektir. Cezaevine girmeden önceki hayatını bilmedikleri suçluya, cezaevinde uygulanacak ıslâh rejimini seçmek ve tanzim etmek imkanına infazcılar sahip değildirler. Hatta sadece cezaevindeki yaşama, tavır ve hareket tarzı, suçlunun ruhi durumunu anlamağa yeterli değildir. Muntazam gözetim altında yaşamak zorunda kaldığı zaman çok sakin fakat üzerindeki baskı hafifleyince bambaşka hüviyetini belli eden suçlular pek çoktur.
    İyi bir hapishane terbiyesi, mahkûmun cezaevi dışındaki hayatı hakkında en kapsamlı bilgiye dayanabilir, Diğer taraftan cezaevinden tahliye ile iş bitmeyecektir. Islâh ederek serbest hayata salıverdiğimiz suçluyu bir süre daha takip etmek, onun bütün hareketlerini, serbest hayata uyumda gösterdiği tepkileri teker teker incelemek lâzımdır. Bu sebeple "şartla salıverme" ve "koruma" meseleleri gözardı edilemez.